Hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayat etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

4 Nisan 2009 Cumartesi

Boş bir Cumartesi günü

Hanım sınava gitti, ardından arkadaşlarıyla buluşacak. Ben ve Kuduruk evdeyiz. Bu satırları şu an yazabiliyorsam tek sebebi Kuduruk'u odanın dışına atmış olmamdır. Kendisi tam bir teknoloji düşmanı.

Bu Cumartesi'ye boş diyorsam da siz inanmayın. Yapılması gereken bir ödevim var emba'in adını bilmediğim dersinde. Arz, talep vb. için grafik çiz diyor ama nasıl çizerim en ufak bir fikrim yok. 

Acıbadem Maslak hastanesine bri haftada iki kez gittim ve bir hastaneyle aramda duygusal bağ oluştuğunu ilk kez hissettim. Böyle bir mimari ve fonksiyonelliği ilk kez bir arada görüyorum. Dr. House'un hastanesinden daha güzel kesinlikle. Ama feci pahalı. 

Pahalı demişken sigorta şirketlerinden nefret ediyorum. Bir kez hasta olunca bir sonraki dönem onu poliçeden çıkartıyorlar ve siz de kalıyorsunuz resmen.  15 tane test + bir doppler ultrason 860 TL olur mu ya?

Büyük bir proje için üst düzey birisine bir mektup yazdım. Kendisiyle tanışıklığım olsa da resmiyete döktüm işi. Bakalım neler olacak?

Burcu Esmersoy programını çok beğendim. WoW oynamasına en çok şaşıran benim herhalde. O kadını ekran karşısında level atlamak için kasarken düşünemiyorum. 

İletişim Yayınları ve Aral İthalat programımıza destek veriyorlar sağolsunlar varolsunlar. Onlar için çok daha büyük kıyaklarım olacak yakın zamanda. (N.T. sorry for the match, H.Y. sorry to you too.)

Olimpiyat Stadı yayınımızda Hasan'ın maç anlatmasına bakıp bakıp kopuyorum. Mustafa Pektemek diye başlıyor ya orası bittiğim andır.

4 Haziran'da Londra'da süper bir seminer var. Football and Technology diye. Ona katılmam için davet geldi. Haydi TFF, haydi TFF haydi tam zamanı tam zamanı şimdi diyorum ve katkılarını bekliyorum. 

Finale 50 günden az kaldı. Bu hazırlıklarda yaşadığım off the record şeyleri yazsam olay olur herhalde. Ama benim yaşadıklarım Orhan Gorbon'un yaşadıklarının onda birisi olsa gerek.

İspanya maçında David Villa'yla fotoğraf çektirerek ilk kez bir futbolcuyla fotoğraf çektirmiş oldum. Röportajları saymıyorum. Ama bu isteğim üzerine çektirdiğim ilk fotoydu. David Villa'yı severim çok.

Uzunca bir yazı oldu sanki. Biraz da sonraki başlıklara bırakayım en iyisi.  


Read more...

25 Mart 2009 Çarşamba

UEFA ziyareti bitirdi, ben de biter gibi oldum. 


Yarın Ümit Milli maç var. Hem görev hem keyif olacak. Kirli Sepeti'yle ilgili bir sürpriz de olacak. Ama asıl bomba haftaya geliyor.

Finale 56 gün kaldı. 

Seçime 4 gün kaldı. Kılıçdaroğlu kazanırsa çok sevineceğim. Öyle böyle sevinmek değil ama. 

Yaprak Dökümü denen diziyi çözemedim gitti. Ne saçmalıktır ya. Aşk-ı Memnu da apayrı bir olay. 

Blog aksıyor ama daha çok aksayacak. 20 Mayıs'a kadar beni idare edin. 


Read more...

19 Mart 2009 Perşembe

Değişen Zamanlar

Geçen sene Danimarka'ya gittiğimde başıma oldukça ilginç bir olay gelmişti. 

1 sene orada kalmış ve etrafta Türk olmadığı için rahatlıkla Danimarkaca öğrenmiştim kendimi idare edecek kadar. 

Danimarkaca telaffuzun zorlu olduğu bir dil. Telaffuzu öğrenmek için zorlu kelime öbeklerini esprili bir şekilde öğretiyorlar. 1997 senesinde öğrendiğim bu öbekleri geçen sene tanıştığım birisine söylediğimde suratıma garip garip bakmıştı. 

Sanki zaman makinasıyla 11 sene geriden gelmişim gibi bakmıştı bana. Meğersem o tabirlerin modası geçmiş. Yeni öbekler bulup onlara gülüyorlarmış. 

Garibime gitmişti o zaman ama günümüz liselilerinin konuşmalarını anlamadığımda aklıma bu olayı getirip teselli buluyorum:)

Read more...

24 Şubat 2009 Salı

Berbere gidiyorum gittiğim bir önceki berberi kötülüyor.

Bir yorumcuyla konuşuyorum diğer yorumcuyu kötülüyor.

Bir catering firması diğerlerini kötülüyor.

Her çadır firması en iyisi biziz deyip diğerlerini kötülüyor.

Her organizasyon şirketi en iyi organizasyonu biz yaparız diyor.

İşlevsel bir internet sitesi görüyorum. İşlevi net. Bir ürünü tanıtmak ve bunu başarıyor. Bir kanaat lideri sallıyor siteye ardından onlarca eleştiri.

Eleştiri iyidir güzeldir. Ama bizim ülkede iş artık eleştiriden çıkıp başka bir hal almış vaziyette. Afedersiniz ama bu bokçulukla bizden hiçbir şey olmaz. Danimarka örneği vereyim size bir kez daha. Bir berbere gidip saçlarınızı kestirirken o berber başka bir berberin işine zarar veren yorumlar yaparsa şikayet halinde hakkında dava açılabilir. Zaten o koltukta oturan da sen ne diyorsun diye bir sorar ve büyük ihtimal yerinden kalkıp terkeder.

Herkes para kazanmalı bu alemde. Ama birilerini kötüleyerek kendinizi iyi gösteremeyeceğinizi unutmayın ve bırakın işiniz konuşsun siz değil.

Read more...

23 Şubat 2009 Pazartesi

Yaklaşık 15 gündür ihmal hallerindeyim biliyorum. Özürler dilerim.

Bunun sebebi aldığım bir iştir. Onu yetiştirmek için 10 gündür geceleri soru yazıyorum. Gündüz malum iş yoğunluğu. Bir de gördüğünüz üzere televidyon'da Kirli Sepeti'ne başladık. Görüşlerinizi önerilerinizi yazarsanız çok sevinirim.

Jamie Oliver'a hayranım. Bazı tarifleri gerçekten efsane. Size son gördüğüm olayından kısaca bahsedeyim. Közde mısır yapılır. Bir tabağa tereyağı konur. Mısısr sıcak sıcak tereyağı üzerinde döndürülerek yağlanır. Ardından bir başka kaba parmesan rendelenir. Parmesan tabağın içine konur. Mısır bu kez de parmesan üzerinde döndürülür. Alın size bardakta mısır a la ingles:).


Neurotic Genius of Dutch Football futbol üzerine yazılmış en iyi kitap olabilir mi? Gerçekten çok iyi. Simon Kuper filan hikaye geldi bana öyle diyeyim size.


Bu hafta Kirli Sepeti'nde Açık Pozisyon adında bir kitap hediye edeceğiz. Türkiye'de piyasaların son 20 yılını müthiş yazılmış bir kitaptan okumak isterseniz kesinlikle alın. Sadece eğlencesi bile yeter. Bir de ağlanacak halimize güldürmesi.

Söz daha fazla yazacağım. Yoğun günlerim biraz olsun hafifleyecek inşallah.

Read more...

6 Şubat 2009 Cuma

Son Bir Hafta

-Öncelikle özürlerle başlamam lazım. Blogla ilgilenemedim ama UEFA ziyareti ve kendi işlerim fazlasıyla vaktimi aldı. Bilgisayarın başında oturma fırsatı bulamadım desem yeridir. 

-UEFA ziyaretiyle başlayalım. Çok verimli geçti. Planlar son aşamaya getirildi. Anlaşmalar yapılıyor ve inşaat çalışmaları en kısa sürede başlayacak ve son 20 gün deli bir hızla devam edecek. 

-Heyecanlandırıcı bir blog açma teklifi aldım. Ve bu kez para kazanacağım. Yakında detayları sizinle paylaşırım. 

-Televidyon.com'u ne kadar sevdiğimi söylemiştim daha önce. Orada bir programım olacak. ilk çekimi dün yaptık. Yayınlandığında burada sizlerle paylaşacağım. Programın adı Kirli Sepeti olacak ve zaman zaman burada paylaştığım hoşuma giden şeyleri orada Hasan Yalçın'la birlikte tartışacağız. 

-TamSaha'nın yeni sayısında Serdar Kuzuloğlu röportajı var. Okumanızı tavsiye ederim. 

-Gripten hala kurtulamadım. Kendimi iyi hissediyorum ama burnum akıyor ve boğazlarım dolu dolu böyle. 

-HemVarımHemYokum sitesi en hızlı gelişen sitem oldu. Her program özeti sonrası 200 kişi siteye giriyor. Var Mısın Yok Musun'da yarışmak ve bir ev parası kazanmak istiyorum. Evet başvurdum.

-Krizdeyiz efsane bir program. 7,5 liraya 8 kişilik yemek yapan tipler var. 

-Yemekteyiz'de inanılmaz bir kadın var. Herhalde TV tarihinin en itici insanı. 

-UEFA.com'la ilgili güzel gelişmeler bekliyorum. Olunca sizlerle paylaşacağım



Read more...

29 Ocak 2009 Perşembe

Carlsberg'in bana hatırlattıkları

Carlsberg bira içtiğim zaman aklıma Danimarka günlerim geliyor hep.

Özellikle iş saatinde Carlsberg içtiğimde Danimarka'da okul çıkışı bir parkta içiyorum hissi geliyor ve o günleri özlüyorum.

Haderslev Danimarka'nın en popüler şehirlerinden birisi olmasa da benim için özel bir yerdi. Bir kere trenin uğramadığı ender yerlerden birisiydi. Bu nedenle biraz geri planda kalmıştı. Herkes haderslev'in dibindeki Vojens'ı bilirdi ama Haderslev hep middle of nowhere dedikleri yerlerden görülürdü. 17 yaşındaki bünyem bunu bir ara dert edip haderslev milliyetçisi bile kesilmiştir. Neyse Haderslev'in tüm okulları bir yokuş üzerindedir ve dümdüz ülkede bu yokuşu bisikletle küfrede küfrede çıkarsınız.

Her sabah saat 8.30 gibi herkes o yokuşu çıkar. Bazılarını aileleri bırakır, bazıları yürür ama çoğunluk bisiklet üzerindedir. Yokuşun yarısında bizdeki ilkokul ve ortaokul ayarındaki Folkeskole yer alır. En tepede lise, onun yanında şehir stadı ve bir yanda VUC. Yani devletin ücretsiz kurslarının verildiği eğitim merkezi.

Okulda teneffüslerde çocuklar dışarı çıkıp birer sigara içerdi. Ben çok şaşırırdım çünkü sigara içen öğretmenler arkadaşlarımdan ateş isterdi. Sigara çok pahalı olduğu için her teneffüs yarım yarım içen arkadaşlarım vardı. O soğuk havada titreye titreye sigaralarını içip içeri koşarlardı.

Ben en çok beden dersini severdim. Bir kere yapılabilecek her spor yapılırdı. Voleybol, basketbol, futbol, rugby ne varsa. Çok küçük ve şirin bir salonumuz vardı ve ben o dönemler pek atletik birisi olarak bu derste hep en iyiler arasında yer alıyordum.

Öğleden sonra 2-3 gibi ders biter ve herkes dağılırdı. Bisikletle o yokuşu inmek çok zevkli olsa da benim gibi freni iyi tutmayan bir bisiklete sahipseniz hep dikkat etmeniz gerekirdi. Bazen okul çıkışı bir pizza yemeye gidilir, bazen ise göl kıyısında bira içilirdi. Ama içtiğimiz bira da Carlsberg olmazdı hiç. Faxe diye bir yerel bira vardı. O fabrikada çalışma hayali kuran bir arkadaşım vardı. Hayat amacı buydu. Ben de ona çok kızmış ve çıkışmıştım. Bu nasıl hayal diye? O da bana herkes büyük adam olamaz gibisinden bir şey söylemişti.

O sınıftan çıkanların ne iş yaptığını bilmiyorum ama bir tanesi şu an Danimarka'da milletvekili. O zaman da çok aktif olarak politikayla ilgilenen Jesper'ı özlüyorum. Facebook sağolsun. Oradaki hemen hemen tüm arkadaşlarımı buldum. Kızların hepsi anne olmuş ama hiçbiri evli değil. Sınıftaki 3-5 erkekten birisi milletvekili, birisi ben, birisi fabrikada işçi diğerlerinden haber yok.

Dönüp o günlere baktığımda hayatın ne kadar hızlı geçtiğini görüyorum. 11 koca sene. Bir anda geçip gitmiş. Bunu görünce de diyorum ki "Bir bira daha açmalıyım ve devam etmeliyim. Her günün tadını çıkararak."

Read more...

21 Ocak 2009 Çarşamba


Hastalık halleri

-Pazartesi sabahı gayet normal bir şekilde evden çıktım. İşe gittim. Sabah simit yedim, krem peynirli. Ve yanında su içtim. Bu kadar. Öğlene doğru bir ürperme hissi. Yüzümde beyazlama. Öğlen bir toplantı, ardından bir tane daha ve sonrasında bir daha. Ofisten çıkıp otoparka indim. Otoparktaki serin havanın yüzüme çarpmasıyla birlikte inanılmaz bir titreme. Kanyon'un orada arabadan iniş ve eve kadar yürüme. Titreyerek. Hayatımın en uzun 10 dakikalarından. Anlayacağınız feci hasta oldum ve 2 gündür yatıyorum. Ağır bir grip. Yarın işbaşı yapacağım umarım.

-Evde yatarak geçirdiğim sürede işlerim aksadı. Yarına bitmesi gereken iki yazı var ve bir tanesi 15000 vuruş civarında.

-Bu arada cesaretlendim ve Türk futbolunu yeni bir şekle sokacak bir projemi federasyonla paylaşmaya karar verdim. Üst başlıklarını Genel Sekreter'e yolladım bile.

-Bu ay süper bir röportaj yapmak istiyorum ama kimle?

-Pazar annemler geliyor. Güzel bir hafta bekliyor bizi.

-Evde yatarken TV'deki şahane programları gözlemleme fırsatı buldum. Tadında Aşk Var favorilerimden. Selin Karacehennem harikalar yaratıyor.

-Geowyns İzmir'e maç istiyordu. Fildişi Sahili maçı layık görüldü. Enjoy.

Read more...

19 Ocak 2009 Pazartesi

Haftasonu

*Haftasonu süper bir biftek yaptım tarifini bir ara veririm. 

*Cuma akşamı ve Cumartesi öğleden sonraya kadar Beykoz'daydım. Bifteği de orada yaptım zaten. Tarifini sonra vereceğim. 

*Cumartesi akşamı eve dönüş. Kuduruk'la yüzleşme. Bütün gece oynadı bizimle. Nasıl özlediyse artık. Aynı akşam önce Galatasaray-Malatyaspor canlı anlatımı. Daha sonra Hem Varım Hem Yokum sitesi için programı yazdık. Orada bir arkadaşım yarışıyor. Gökhan Özdemir. İyi çocuktur ve süper bir futbolcudur. 

*Pazar sabahı kediyle birlikte önce saat 7'de uyandık. Sonra o geldi yanımıza yattı. saat 10'a kadar uyumuşuz. Kalkıp kahvaltı. Sonra TV izlerken yine uyku. Çok yorucu bir haftanın ardından vücut uyku arayışındaymış. 

*Akşam biraz Fener maçına baktık. Sonra Hem Varım Hem Yokum için yine programı yazdık. Acun Ilıcalı'nın bize teşekkür etmesi lazım. O kıza tahammül ettiğimiz için. 

*Bu arada Teknik Direktörler hakkında bir dev dosya hazırlıyorum. TamSaha Şubat'a yetişecek inşallah.

*Bu hafta Fatih hocayla bir görüşme. Maybe hopefully definitely. 

*Fatih Tekke röportajımız ne oldu?

*M. Serdar Kuzuloğlu'nun futbol üzerine güzellemeleri TamSaha'nın Şubat sayısında.  

Read more...

14 Ocak 2009 Çarşamba


Son birkaç gün


- Başlık koyamama sorunum devam ediyor. Dert etmemeye karar verdim. Bunla yaşamayı öğreneceğim.


- Blogdestek ile görüştüm. Çok güzel işler yapıyorlar. Düşünme aşamasındayım.

- Stephenie Meyer'in Alacakaranlık kitabını okuyorum. Çok sürükleyici yazılmış. Ama Epsilon'un son okumacıları pek iyi okuyamamışlar sanırsam. İmla hataları göze çarpıyor. Bu arada kitabı tavsiye eden Geowyns'e teşekkürlerimle. Filmi de pek yakında vizyonda. Fragmanı Trailerphilia'da.

-İğrençlikle komik olmaya çalışan bir film daha seyrettim. My Best Friend's Girl. Eh işte. Vaktiniz varsa seyredin. Bu arada Kate Hudson'ın nesini beğenirler anlamadım.

-Kuduruk biraz daha uslu olmayı öğrendi. Yanımızda yatıyor bazen. Bazen içgüdülerine yenik düşüp ayaklarımızla avlanıyor. Büyüdüğünü görüyoruz. Müthiş hayvan gerçekten.




- 3 haftayı aşkın süredir kola içmiyorum. Burger King, Mc Donalds yemiyorum. Ama yakın zamanlarda şahane bir biftek yemezsem çok fena olacak. Kontrolden çıkmaya başladım. Dünkü filmde de süper bir et yiyorlardı. Ondan önceki gün Matrix'i izlemiştim. Onun da ünlü bir biftek sahnesi vardır malum.

Read more...

12 Ocak 2009 Pazartesi

Öncelikle bloğa başlık yazamıyorum. Oradaki başlık kutusu kayıp. Diğer bloglarda böyle bir sorun yok halbuki.

Evdeki bilgisayarım Disk Read Error hatası veriyor. Format atmak lazım ama önce yedeklemem şart.

Son günlerde 2 süper film seyrettim. Birisi Blindness, diğeri ise The Curious Case of Benjamin Button. Harika filmler ve ikisi de kendilerine has yazılar hak ediyorlar.

Bir tane de kötü film seyrettim. Çok ümit beslediğim Zack and Miri Make A Porno. Cem Yılmaz Erşan Kuneri filmini çeksin de bu konu ne kadar güzel işleniyor görelim.

İki bomba röportaj kovalıyorum. Ayrıntılarını yakında vereceğim. Yapabilirsem efsane olacak.

Haftasonu Karaoke'deydik. Klub Karaoke. İçki pahalı. Hem de gereksiz pahalı. Çok kalabalıktı bir de. Gerçi içerideki 50 kişiden 25'ini ben toplamıştım oraya.

Karaoke konusunda tartışılmaz:) bir yeteneğim var. Ben en azından notasyonu tutturuyorum.

Bu başlık olayı çok sıkıcı gerçekten. Çözümü bilen var mı?

Var mı derken Var mısın Yok Musun'a başvurdum. Arkadaşlarımdan birisi şu an yarışacağı günü bekliyor. Ben de gaza geldim. Hatta şöyle bir site bile açtım. Hem Varım hem Yokum

Galatasaray-Altay maçındaki canlı anlatımım konusunda ne düşünüyorsunuz? Devam edeyim mi?

I Buy It sitesini adam edene kadar devam edeceğim. Bakalım ne kadar vaktimi alacak?

Read more...

Emeklilik hayali dedikleri ne oluyor?

5 Ocak 2009 Pazartesi



2003'ten bu yana aktif olarak iş hayatının içindeyim. Öncesinde yaz aylarında yaptığım işler, bazı part time işlerim olmuştu. Yıl 2009 ve iş hayatım belirli bir düzende devam ediyor.

Çalıştığım yerdeki insanlara dönüp baktığım zaman hayatlarının girdiği rutin hali görüyorum. Bunun kötü birşey olup olmadığını kestiremiyorum çünkü eğer rutin sizin hayatla ilgili amaçlarınızla örtüşüyorsa bu hiç de kötü bir şey değildir. Veya belirli bir düzen oturttuysanız hayatınızda ve geçim sıkıntınız yoksa çok zorlamayı tercih etmeyebilirsiniz.

Bu tip insanlarda genelde gördüğüm tavır şöyle oluyor. Hayat bir hızla gidiyor ve planlar emeklilik denen ve mucizevi olarak görülen kutlu günün sonrasına erteleniyor. Bunların arasında neler yok ki? Bir market açmaktan, bir bağ almaya, zeytinliklerden yelkenlilere, küçük bir kasabaya yerleşmekten Avrupa seyahatine kadar uzanıyor.

Tüm bu planlara ve hayallere saygım var. Hayalsiz yaşanmaz sonuçta. Ama bu tip şeyleri hayatta küçük değişiklikler yaparak bugün de gerçekleştirmek mümkün. Bunu ileriye atmak hayatı tekdüze hale getiren bir rutine sokuyor gibi geliyor bana. Bence hayatı bir ağaç gibi görüp yukarıya kadar her dalı bir hayalle bağdaştırmak ve bu hayalleri teker teker gerçekleştirmeye uğraşmak bir kişiyi mutlu kılabilir. Gerçekleşmeyen hayaller olacaktır elbette. Bunları erteleyebilirsiniz belirli gerekçelerle. Ama hiç bir zaman tek bir hayale bağlı kalmamak lazım.

Sonuçta tepede ne var diye sorabilirsiniz? Hayat kimseye sonsuz mutluluk vaadi sunmaz. Tepede harikulade bir ödül var ama. Ormanın içinde ağacın dibinden ufka bakmayı denemekle, ağacın tepesinden bakmak arasında çok büyük fark vardır.

Bu sevgi kelebeği yazısının ana fikri şu. Ben emeklilik hayallerini anlamıyorum şu yaşımda. Hayatta ufak değişikliklerle küçük küçük şeyleri başararak hayallere şimdiden ulaşmak mümkün geliyor bana.

Read more...

Yeni yılda değişmeyenler

2 Ocak 2009 Cuma

-Taksim'de taciz olayları beni baydı artık. Buna bir çözüm nasıl bulunamaz anlamıyorum. Her insanın istediği zaman istediği yere gitme hakkı vardır. Taciz varsa gitmesinler gibi ifadeler yarın bu işi meşru kılar. Dövüleceğini bile bile içki içmesin'e, taşlanacağını bile bile saçı açık gezmesin'e döner.

-Türkiye'nin kısırdöngüleri. Melih Gökçek'in yeniden Ankara Belediye Başkanlığı'na aday gösterilmesi. Halktan fazladan para almaktan gocunmayan bir adam düşünün, 50 liralık sayacı 300 liraya satan, tek başına tüm belediyelerden daha fazla borca sahip bir belediyeyi yönettiğini iddia eden. Sadaka bizim kültürümüzde vardır diyen bir başbakan. Oy uğruna çevre kirliliğine yol açan belediyeler. Bürokrasinin her yerine sirayet eden bir uyuşukluk. Rüşvet her yerde kol geziyor. Yasalar kişilere göre yorumlanıyor.

-Savaşlar. İsrail-Filistin, ABD-El Kaide, ABD-İran, Rusya ve herhangi bir komşusu, Türkiye-PKK. Hiç bitmeyecek bu kesin.

-Ekonomik kriz. Hep vardı ve bu sene de devam edecek. Krizden çıkış yolları diye bir bölüme başlasam ve ütopik fikirlerimi saçsam etrafa iş yapar mı acaba.

-Trafik kazaları. Türkiye'de her şoför bir kez kaza yapıyor. Bu kazanın hayatınıza sirayet edip etmemesini dikkatli olup olmamanız belirliyor. Önümüzdeki sene de bu devam edecek.

-Şansa yaşamak. Bir bomba patlayabilir, tren raydan çıkabilir, doğazgaz borusu patlayabilir, sele kapılabilirsiniz, yanlış bağlanmış elektrik kablolarının kurbanı olabilirsiniz. Belediye otobüsünün freni patlar, uçak pilotunuz kestirmeden gitmeyi tercih eder, çukura düşersiniz, başka bir inşaat sizin binanızın çökmesine neden olur, Kuran kursu çöker, apartman bir anda yıkılır. En muhtemeli deprem olur.

-Hakem hataları. Hiç değişmeyecek bir gerçek.

Read more...

30 Aralık 2008 Salı



Benim için oldukça ilginç bir yıl oldu 2008. Başlarken bu kadar hareketli olacağını tahmin etmiyordum. Planlanmış işlerim vardı elbette. Ama çok riskli hareketlerim de oldu.

Yaptığım işten çok sıkılmıştım 2007 sonu itibariyle. Hırsım devam ediyordu ama karşılığını alamadığımı düşündüğüm anlar çok oluyordu. İş konusunda tahammülsüz olmuştum iyice. Tam bu dönemde olmadık bir teklif geldi. Bir Danimarka firması aldığım maaşın 3 katını teklif ediyordu ve Türkiye temsilcileri olmamı istiyorlardı. Konu ise bana biraz yabancıydı. Promosyon ürünleri üreten dünya çapında bir şirketi Türkiye'de temsil edecektim. Kabul etmem biraz hızlı oldu. Dediğim gibi çok bunalmıştım üzerimdeki iş yükünden ve nefes alamaz hale gelmiştim. İş sağlığımı etkilemeye başlamıştı ve ilk kez check up'a girmek zorunda kaldım.

O sıralar başkanlık seçimleri de vardı ve ben Ulusoy-Doğan değişimini iş değiştirmek için bir fırsat olarak gördüm ve Nickname'in Türkiye temsilcisi olarak göreve başladım. 6 aylık çok da yoğun olmayan bir çalışma. Türkiye'nin önde gelen hemen hemen tüm firmalarıyla toplantıların sonucu koca bir sıfırdı. Promosyon konusunda çok pahalıydık. Düzgün ürünler yapıyorduk, çocuk emeği sömürmüyorduk, zehirli boyalar kullanmıyorduk ama bu büyük şirketlerimiz için çok da önemli değildi. Ucuzsan ve kendini tamamen insaflarına teslim ediyorsan işi alabilirdin.

6. ayda yeter demeye başladım. Şirket merkezi de zor duruma düşmüştü. Uluslararası 10 milyon euroluk bir iş kaybedilmişti ve şirketin dengeleri bozulmuştu. O sırada federasyona geri dönmeyi düşünmüyordum. Diyordum ki bir iş bulurum illaki. Bu arada düğünüm yaklaşıyordu. Bir kesinlik olmadığı için erteleme planları yapıyorduk. Bu da oldukça moral bozucuydu. Bu sıralar UEFA Kupası Finali için medya sorumluluğu görevi önüme geldi ve ben de değerlendirdim. Bu konuda federasyona minnettarım. Ben şu an evlendiysem bunu sağlayan önemli etkenlerden birisi federasyonun bana sağladığı maddi ve manevi destektir. Ağustos sonunda UEFA Finali için çalışmalara başladık. O zamandan beri yoğun olarak devam ediyoruz.

Ekim sonunda hayatımıza Kuduruk girdi. Günlerimiz onla boğuşmakla geçiyor.

Mali açıdan iyi bir yıl olsa da borç kısır döngüsünden bir türlü çıkamıyorum. Bir yazlık aldım. Kaba inşaatı biten, bir yandan onun içini yaparken, diğer taraftan borçlarını ödüyorum. Hedefim bitirip satıp İstanbul'daki ev için peşinat yapmak.

Yıl boyu çeşitli projeler geliştirdim. Bazıları kabul bazıları plan aşamasında. Bunları 2009'da hayata geçirmek ve internette bazı işler yapmak istiyorum.
Bu sene çok kitap okudum. İş geliştirme ve pazarlama ile ilgili çeşitli kitaplara merak sardım. Oyunlar açısından verimli bir yıldı. Ben çok para harcadım oyunlara bu sene. Dönüp bakınca bazıları gereksizmiş diyorum. Kredi kartı ekstrelerimde de o kadar gereksiz şeyler var ki.

2008'de en büyük pişmanlığım federasyondan ayrılıp Avrupa Şampiyonası'nı kaçırmaktı. Ama dönüp bakınca o bıkkınlıkla bu o şampiyonaya gitmenin benim açımdan ciddi sorunlar yaratabileceğini düşünüyorum. Ama Nihat Çek maçındaki, Semih Hırvat maçındaki golleri attığında ertesi günkü gazetelerin yılın aptalı posteriyle yani benle çıkacağını düşünmedim değil.

Bu sene en çok izlediğim kanallar Akıllı TV, NTVSpor ve ComedyMax oldu. En beğendiğim film The Dark Knight'tı. Lost, Fringe, Raymond, CSI ve How I Met Your Mother en çok izlediğim dizilerdi.

2008'de hayattan çok şeyler öğrendim. Çok kafa yorduğum evlilik kurumunun bir üyesi oldum ve gayet mutluyum. İş değiştirdim ve ticaretin ne kadar zor birşey olduğunu anladım. Beni mutlu eden şeylerin sayısı arttı ve olumlu bir yıldı. Umarım 2009'da benzer bir yıl olur ama bu kadar hareket istemiyorum.

Read more...

Birkaç not...

28 Aralık 2008 Pazar





-Kuduruk'ta son gelişmeler şöyle: Kalorifer peteğininin üzerine çıkıp poposunu peteğe oturtuyor. Ellerini cama koyup dışarıyı izliyor. Yaramazlığa devam. Sabahları tam bir canavar oluyor. Kulak çöpleri bir numaralı oyuncak haline geldi. Ben atıyorum o bulup getiriyor.

-Richard Branson'un otobiyografisi Losing My Virginity gerçekten süper bir kitapmış. Çok gaza geliyorsun.

-Doğalgaz fiyatları resmen belimi büktü. 326 YTL doğalgaz ne demektir ya. İğrenç bir hava kirliliği var oturduğum yerde ve oturduğum yerden İş Bankası Kuleleri'ni görüyorum. Buraya da mı doğalgaz gelmedi sayın başbakan?

-Yılbaşı olayını hiç sevmiyorum. Bu yılbaşı evdeyim ve bir kez daha 12den önce uyumayı hedefliyorum. İlginç TV programları yok değil. NTV'de onyıllar yarışacakmış. Eğlenceli olabilir. Ama lütfen o yetmişlerin yıldızlarını çıkarmasınlar sahneye. Komik oluyor. 

-Bir haftadır kola içmiyorum. Meyva suyu gibi şeyleri de azaltıp kendimi suya verdim. Faydasını görüyorum. Tavsiye ederim. 

-Geçen hafta hayatımda ikinci kez patlıcan yedim. Çok hoşuma gitmese de alışıyorum yavaş yavaş. Kabakta vardı ama onu yeme fırsatım olmadı. 

-Lazanya'nın kıymalı börek gibi olması sorunsalı neden kaynaklanır? Onu bulmaya uğraşıyorum. Düzgün bir İtalyan lokantasında gerçek bir lazanya yemek istiyorum. 1998 Mart'ında Roma'da 3 gün kalmış, her öğle ve her akşam ucuzca bir restoranda süper lazanyalar ve pizzalar yemiştik. Bir de geçen sene İtalya maçı öncesi Milano'da yediğim tiramisu inanılmazdı. 

-MYK Medya'daydım geçtiğimiz Perşembe. Ne güzel bir yerdir orası ya. Çalışma açısından aşırı ideal. UEFA Programı'da gerçekten çok iyi oldu. Herkese tavsiye ederim. Televidyon'dan takip edebilirsiniz. Alkışlarla Yaşıyorum'u da almışlar ve bu da süper bir haber tabii ki.    

-Creative Suite'i yüklüyorum. Çılgın tasarımlarımı bekleyin:)

Read more...

Dün akşam gördüğüm/duyduğum/yaşadığım birkaç şey ver. 1.0

27 Kasım 2008 Perşembe



-E5 yolunda Altunizade'ye yaklaşırken son sürat trafikte ve sağanak yağmur altında emniyet şeridinde ters giden bir motorsiklet. 

-Radyospor'da program yapan Bilgin Gökberk'in ben bir seferde 60 tshirt diktiriyorum demesi. Solan tshirlerden de hoşlanıyormuş. 

-Bilgin Gökberk'e yolladığım mesajın iletilememesi. Yine de benden 4 kontör gitmesi. 

-Lig Radyo'da ekonomi teorisi üzerinden Fenerbahçe'nin performansı analiz etmeye çalışan çok bilmiş arkadaş. Çok itici bir sesi vardı. Yumuşak gibi görünüp alttan alta saydıran tarzda diyelim.

-Yıldız'dan bindiğim dolmuşla 10 dakikada 4. Levent'e gelebilmem. Bu sırada 20 milyon para üstünü alamayan kadının şoföre çemkirmesi.

-Şans Topu'nda +1'in önemini bir kez daha kavrayışım. 

-Kediye yaş mama almayı unutmamın dayanılmaz acısı. (Sabah da yaşadım)

- Avrupa Yakası'nın bayık esprileri. Abartılı oyunculuklar apartma espriler. ComedyMax kolajı olabiliyor kimi zaman bu dizi.

-Cem Yılmaz NTVSpor'da arasıra komik. En komik an Burcu Esmersoy'a sataşması. 

-Cem Yılmaz tarafından reddedilişim. (İyi olmuş aslında daha sonra farkettim) (O manada bir reddediliş değil. 2 Aralık'taki tören davetini reddetti)

26.11.2008 akşamına ait log... 

END


Read more...

Yapılması gerekenler

21 Ekim 2008 Salı

***Stat inşaat planlama***
***Biriken kitapların okunması***
***TamSaha yazılarının tamamlanması***
***Yeni fikirler***
***Be A Pro'da gelişim***

Read more...

İlk Görev

12 Ağustos 2008 Salı



Salas, Fernandez, Suazo ve arkadaşları Türkiye'ye geliyor. Kocaeli'de ilginç bir gün bizleri bekleyecek. Bu yeni yaşamın ilk zorlu görevi bir taraftan da. Özlemişiz tempoyu.

Read more...

Beyaz Atlı Prens Üzerine

28 Haziran 2008 Cumartesi


Albrecht Dürer - Knight, Death and The Devil


21. Calvino'nun Varolmayan Şövalye adlı kısa romanında Şarlman döneminde yaşayan Agilulf adlı bir şövalyenin öyküsü anlatılır. Agilulf boş bir zırhtan ibarettir. Kralına olan bağlılığı yüzünden "yaşamaya" devam eder, ama zırhın içinde birşey yoktur. Cesaretse cesaret, sadakatsa sadakat, sabırsa sabır, ama "varlık" yok. Biz de beklediğimiz şövalyelerin Agilulf gibi olduklarını biliriz için için. Bütün iyi insani değerlere sahiptirler, güzeldirler/yakışıklıdırlar, iyidirler, hoşturlar ama yokturlar.

Bir Şeyler Eksik - Bülent Somay

Read more...

Hitman aileye işler mi?

11 Kasım 2007 Pazar

Haber bu linkte
İnanılmaz bir olay. Bağımlılık insana neler yaptırıyor kanıtıdır herhalde. 16 yaşındaki genç, okulda notları düştüğü için kendisine yasak koyan(yasak da dışarı çıkmama ve PS3'ünü alma) annesi ve babasını öldürmek için kiralık katil tutmuş. Ama tuttuğu kiralık katil sivil polismiş. Ödemeyi de babasının yeni arabasıyla yapmayı planlıyormuş. Çocuk mahkemesinde yargılanan gencin normal mahkemede yargılanması için annesi başvurmuş. Sebebi de dersini alsın. Alsın da bu da senin oğlun yaw. Biz de olsa "aile içinde olur böyle şeyler" der geçeriz değil mi? Çocuk annesine mektup yazmış. "Annecim seni çok seviyorum biliyorsun değil mi" diye... Tam korku filmi ya... Bu arada çocuk 21 yaşında serbest kalacak kanunlara göre, işaretlemek lazım takvime. O güne kadar Manhunt 3 çıkar zaten... Çıkmasa da ona konu çıkar.

Read more...

İzleyiciler

  © Blogger template Cumulus by Ourblogtemplates.com 2008

Back to TOP