9 Nisan 2009 Perşembe
Mütevazı olmayı başarabilen insanlara bayılıyorum.
Süper bir hastane. Akıllı bina. İçeride kuş sesleri sizi karşılıyor. Hep bir sakinlik sukunet. Ama biraz tuzlu. Sağlık güvenceniz olmadan gitmeyi düşünmeyin. Read more...
31 Mart 2009 Salı
30 Mart 2009 Pazartesi
25 Mart 2009 Çarşamba
UEFA ziyareti bitirdi, ben de biter gibi oldum.
19 Mart 2009 Perşembe
14 Mart 2009 Cumartesi
13 Mart 2009 Cuma
12 Mart 2009 Perşembe
26 Şubat 2009 Perşembe
Hollanda'da yaşanan kazada ölenlerin isimlerini hala bilmiyoruz.
Bazıları bunun çok kötü bir şey olduğunu düşünebilir. Nasıl bir beceriksizlik haber önemsiz kaldı diyebilir. Ama habere değil insana önem veren bir ülkede bu tip bir gelişme gayet normal aslında.
Ailelerine ve yakınlarına haber verilmeden hiçbir kişinin ismini vermeyeceğiz diyordu Hollandalı yetkili. Onlar yas tutan geride kalanlara önem verirken bizim basınımız hala kelle niceliği ve niteliği peşinde koşmaya devam ediyor. Büyük ihtimal isimleri ilk bulana ödül vaatleri verilmiştir.
Bizim bakanımız ve genel müdürümüz rahatça çıkıp ölüm yok diyebiliyorlar. Yalan ve yanlışları 9 ailenin umutlarını söndürdü, hayatı onlara zindan etti. Hala bugün yüzsüzce çıkıp söylediklerini savunuyorlar. Biraz Hollanda'dan ders almaları gerekiyor. İstifa şu an için en iyi kurtuluş yolu sizin için Sayın Yıldırım. Soyadınızdan tren ismi yarattırıp sonra yarım ağızla itiraz edeceğinize ağzınızdan çıkanı kulağınızın duyması için bir yöntem geliştirin lütfen.
Ben sizi affetmeyeceğim. Umarım o 9 aile affeder. Read more...
24 Şubat 2009 Salı
Berbere gidiyorum gittiğim bir önceki berberi kötülüyor.
Bir yorumcuyla konuşuyorum diğer yorumcuyu kötülüyor.
Bir catering firması diğerlerini kötülüyor.
Her çadır firması en iyisi biziz deyip diğerlerini kötülüyor.
Her organizasyon şirketi en iyi organizasyonu biz yaparız diyor.
İşlevsel bir internet sitesi görüyorum. İşlevi net. Bir ürünü tanıtmak ve bunu başarıyor. Bir kanaat lideri sallıyor siteye ardından onlarca eleştiri.
Eleştiri iyidir güzeldir. Ama bizim ülkede iş artık eleştiriden çıkıp başka bir hal almış vaziyette. Afedersiniz ama bu bokçulukla bizden hiçbir şey olmaz. Danimarka örneği vereyim size bir kez daha. Bir berbere gidip saçlarınızı kestirirken o berber başka bir berberin işine zarar veren yorumlar yaparsa şikayet halinde hakkında dava açılabilir. Zaten o koltukta oturan da sen ne diyorsun diye bir sorar ve büyük ihtimal yerinden kalkıp terkeder.
Herkes para kazanmalı bu alemde. Ama birilerini kötüleyerek kendinizi iyi gösteremeyeceğinizi unutmayın ve bırakın işiniz konuşsun siz değil.
23 Şubat 2009 Pazartesi
Yaklaşık 15 gündür ihmal hallerindeyim biliyorum. Özürler dilerim.
Bunun sebebi aldığım bir iştir. Onu yetiştirmek için 10 gündür geceleri soru yazıyorum. Gündüz malum iş yoğunluğu. Bir de gördüğünüz üzere televidyon'da Kirli Sepeti'ne başladık. Görüşlerinizi önerilerinizi yazarsanız çok sevinirim.
Jamie Oliver'a hayranım. Bazı tarifleri gerçekten efsane. Size son gördüğüm olayından kısaca bahsedeyim. Közde mısır yapılır. Bir tabağa tereyağı konur. Mısısr sıcak sıcak tereyağı üzerinde döndürülerek yağlanır. Ardından bir başka kaba parmesan rendelenir. Parmesan tabağın içine konur. Mısır bu kez de parmesan üzerinde döndürülür. Alın size bardakta mısır a la ingles:).
Neurotic Genius of Dutch Football futbol üzerine yazılmış en iyi kitap olabilir mi? Gerçekten çok iyi. Simon Kuper filan hikaye geldi bana öyle diyeyim size.
Bu hafta Kirli Sepeti'nde Açık Pozisyon adında bir kitap hediye edeceğiz. Türkiye'de piyasaların son 20 yılını müthiş yazılmış bir kitaptan okumak isterseniz kesinlikle alın. Sadece eğlencesi bile yeter. Bir de ağlanacak halimize güldürmesi.
Söz daha fazla yazacağım. Yoğun günlerim biraz olsun hafifleyecek inşallah.
20 Şubat 2009 Cuma
Üçüncü Bölüm - Konuk Aceto Balsamico
9 Şubat 2009 Pazartesi
7 Şubat 2009 Cumartesi
6 Şubat 2009 Cuma
Maya Medya tarafından çıkarılan Inc. dergisi ABD orijinli bir dergi. 1979 yılında ilk sayısı çıkmış. Kurucusu Bernie Goldhirsh.
Goldhirsh ilk olarak Sail dergisini kurmuş ve 10 milyon dolara sattıktan sonra INC.'i çıkarmış. INC. Incorporation kelimesinin kısaltması. Kurulum aşamasındaki şirket girişim anlamına geliyor. Dergi de tamamen girişimcilik üzerine.
Türkiye'de üçüncü sayısı çıktı. Belli bir tempoyu yakaladılar. İnternet girişimlerine biraz daha yer verseler çok daha iyi olacaklar.
Benim gibi başarı hikayeleri okumaktan zevk alıyorsanız Inc. tam sizlik bir dergi.
Türkiye edisyonunun başarısını tam olarak ABD edisyonuyla karşılaştırdıktan sonra söylemek lazım aslında.
Ben bir de Fast Company ve Wired'ın Türkçe edisyonlarını istiyorum. Tek sebebim ise yabancı edisyonların fiyatının çok uçuk olması. Read more...
2 Şubat 2009 Pazartesi
1 Şubat 2009 Pazar
29 Ocak 2009 Perşembe
Carlsberg bira içtiğim zaman aklıma Danimarka günlerim geliyor hep.
Özellikle iş saatinde Carlsberg içtiğimde Danimarka'da okul çıkışı bir parkta içiyorum hissi geliyor ve o günleri özlüyorum.
Haderslev Danimarka'nın en popüler şehirlerinden birisi olmasa da benim için özel bir yerdi. Bir kere trenin uğramadığı ender yerlerden birisiydi. Bu nedenle biraz geri planda kalmıştı. Herkes haderslev'in dibindeki Vojens'ı bilirdi ama Haderslev hep middle of nowhere dedikleri yerlerden görülürdü. 17 yaşındaki bünyem bunu bir ara dert edip haderslev milliyetçisi bile kesilmiştir. Neyse Haderslev'in tüm okulları bir yokuş üzerindedir ve dümdüz ülkede bu yokuşu bisikletle küfrede küfrede çıkarsınız.
Her sabah saat 8.30 gibi herkes o yokuşu çıkar. Bazılarını aileleri bırakır, bazıları yürür ama çoğunluk bisiklet üzerindedir. Yokuşun yarısında bizdeki ilkokul ve ortaokul ayarındaki Folkeskole yer alır. En tepede lise, onun yanında şehir stadı ve bir yanda VUC. Yani devletin ücretsiz kurslarının verildiği eğitim merkezi.
Okulda teneffüslerde çocuklar dışarı çıkıp birer sigara içerdi. Ben çok şaşırırdım çünkü sigara içen öğretmenler arkadaşlarımdan ateş isterdi. Sigara çok pahalı olduğu için her teneffüs yarım yarım içen arkadaşlarım vardı. O soğuk havada titreye titreye sigaralarını içip içeri koşarlardı.
Ben en çok beden dersini severdim. Bir kere yapılabilecek her spor yapılırdı. Voleybol, basketbol, futbol, rugby ne varsa. Çok küçük ve şirin bir salonumuz vardı ve ben o dönemler pek atletik birisi olarak bu derste hep en iyiler arasında yer alıyordum.
Öğleden sonra 2-3 gibi ders biter ve herkes dağılırdı. Bisikletle o yokuşu inmek çok zevkli olsa da benim gibi freni iyi tutmayan bir bisiklete sahipseniz hep dikkat etmeniz gerekirdi. Bazen okul çıkışı bir pizza yemeye gidilir, bazen ise göl kıyısında bira içilirdi. Ama içtiğimiz bira da Carlsberg olmazdı hiç. Faxe diye bir yerel bira vardı. O fabrikada çalışma hayali kuran bir arkadaşım vardı. Hayat amacı buydu. Ben de ona çok kızmış ve çıkışmıştım. Bu nasıl hayal diye? O da bana herkes büyük adam olamaz gibisinden bir şey söylemişti.
O sınıftan çıkanların ne iş yaptığını bilmiyorum ama bir tanesi şu an Danimarka'da milletvekili. O zaman da çok aktif olarak politikayla ilgilenen Jesper'ı özlüyorum. Facebook sağolsun. Oradaki hemen hemen tüm arkadaşlarımı buldum. Kızların hepsi anne olmuş ama hiçbiri evli değil. Sınıftaki 3-5 erkekten birisi milletvekili, birisi ben, birisi fabrikada işçi diğerlerinden haber yok.
Dönüp o günlere baktığımda hayatın ne kadar hızlı geçtiğini görüyorum. 11 koca sene. Bir anda geçip gitmiş. Bunu görünce de diyorum ki "Bir bira daha açmalıyım ve devam etmeliyim. Her günün tadını çıkararak." Read more...
24 Ocak 2009 Cumartesi
TV'den son bombalar
21 Ocak 2009 Çarşamba
-Pazartesi sabahı gayet normal bir şekilde evden çıktım. İşe gittim. Sabah simit yedim, krem peynirli. Ve yanında su içtim. Bu kadar. Öğlene doğru bir ürperme hissi. Yüzümde beyazlama. Öğlen bir toplantı, ardından bir tane daha ve sonrasında bir daha. Ofisten çıkıp otoparka indim. Otoparktaki serin havanın yüzüme çarpmasıyla birlikte inanılmaz bir titreme. Kanyon'un orada arabadan iniş ve eve kadar yürüme. Titreyerek. Hayatımın en uzun 10 dakikalarından. Anlayacağınız feci hasta oldum ve 2 gündür yatıyorum. Ağır bir grip. Yarın işbaşı yapacağım umarım.
-Evde yatarak geçirdiğim sürede işlerim aksadı. Yarına bitmesi gereken iki yazı var ve bir tanesi 15000 vuruş civarında.
-Bu arada cesaretlendim ve Türk futbolunu yeni bir şekle sokacak bir projemi federasyonla paylaşmaya karar verdim. Üst başlıklarını Genel Sekreter'e yolladım bile.
-Bu ay süper bir röportaj yapmak istiyorum ama kimle?
-Pazar annemler geliyor. Güzel bir hafta bekliyor bizi.
-Evde yatarken TV'deki şahane programları gözlemleme fırsatı buldum. Tadında Aşk Var favorilerimden. Selin Karacehennem harikalar yaratıyor.
-Geowyns İzmir'e maç istiyordu. Fildişi Sahili maçı layık görüldü. Enjoy. Read more...
19 Ocak 2009 Pazartesi
17 Ocak 2009 Cumartesi
Bugün yazısını yazmış bir kez daha. Galiba önceden yazmış ve düzeltmeyi unutmuş ve şu ifadeleri yazmış.
"Son olarak da TRT Çocuk kanalında Zaman reklamı yaparak tüy diktiler."
Sen dün bunun için özür dilemedin mi Cengiz Semercioğlu. Bugün tekrar aynı hatayı yapmak ne oluyor. Yoksa yazıları başkası yazıyor da bu düzeltmeden habersiz mi? Read more...
15 Ocak 2009 Perşembe
Daha önce de yazmışımdır bloğa. Ben Eurovision'u çok severim. Puanlamasını özellikle.
Neyse bu yazıyı tekrar için yazmıyorum zaten.
Hadise'nin Düm Tek şarkısına çok ısınamadım. Biraz fazla hareketli mi tam bilemiyorum. Ama Hadise süper tabi. Güneri Civaoğlu tabiriyle "Hadise'nin kendisi bir hadise".
Benim Eurovision'da en sevdiğim 5 Türkiye şarkısı şöyledir.
1- Athena - For Real
2- Kayahan - Gözlerinin Hapsindeyim
3- Sertap Erener - Everyway That I Can
4- Şebnem Paker - Dinle
5- MFÖ- Sufi
Ara ara Eurovision anıları anlatmak istiyorum aslında. Örneğin Şebnem Paker Dinle ile üçüncü olduğunda ortalık yıkılmıştı. Bir önceki sene de o katılmıştı ama 12. olmuştu. Bir anda üçüncü olunca Eurovision yine ciddiye alınmıştı. Ertesi gün gazetelere ana haber olarak girmişti. Çok acayip bir akşamdı. Read more...
14 Ocak 2009 Çarşamba
12 Ocak 2009 Pazartesi
Öncelikle bloğa başlık yazamıyorum. Oradaki başlık kutusu kayıp. Diğer bloglarda böyle bir sorun yok halbuki.
Evdeki bilgisayarım Disk Read Error hatası veriyor. Format atmak lazım ama önce yedeklemem şart.
Son günlerde 2 süper film seyrettim. Birisi Blindness, diğeri ise The Curious Case of Benjamin Button. Harika filmler ve ikisi de kendilerine has yazılar hak ediyorlar.
Bir tane de kötü film seyrettim. Çok ümit beslediğim Zack and Miri Make A Porno. Cem Yılmaz Erşan Kuneri filmini çeksin de bu konu ne kadar güzel işleniyor görelim.
İki bomba röportaj kovalıyorum. Ayrıntılarını yakında vereceğim. Yapabilirsem efsane olacak.
Haftasonu Karaoke'deydik. Klub Karaoke. İçki pahalı. Hem de gereksiz pahalı. Çok kalabalıktı bir de. Gerçi içerideki 50 kişiden 25'ini ben toplamıştım oraya.
Karaoke konusunda tartışılmaz:) bir yeteneğim var. Ben en azından notasyonu tutturuyorum.
Bu başlık olayı çok sıkıcı gerçekten. Çözümü bilen var mı?
Var mı derken Var mısın Yok Musun'a başvurdum. Arkadaşlarımdan birisi şu an yarışacağı günü bekliyor. Ben de gaza geldim. Hatta şöyle bir site bile açtım. Hem Varım hem Yokum
Galatasaray-Altay maçındaki canlı anlatımım konusunda ne düşünüyorsunuz? Devam edeyim mi?
I Buy It sitesini adam edene kadar devam edeceğim. Bakalım ne kadar vaktimi alacak?
Blog tasarımı ve I Buy It
9 Ocak 2009 Cuma
Bloğumu çok daha okunabilir kılmak amacındayım. Bir önceki tasarım beni yazamk konusunda hiç teşvik etmediği için ilk hale benzer bir tasarıma döndüm.
Şimdi profesyonel destek arayışındayım. Blogdestek ile inşallah önümüzdeki hafta görüşeceğim.
Bu arada bir tane blog açtım. Tamamen deneysel olan bir blog. Almak istediğim veya satın aldığım şeyleri listeleyip yorumlarımı yazıyorum. Bu siteyi İngilizce açtım ve ciddi bir pazarlama aracı olarak çalışacak mı görmek istiyorum.
Sitenin adı I Buy It ve adresi ibuyit.blogspot.com. Arada bir ziyaret ederseniz çok sevinirim. Bu tip sitelerden para kazanılır mı deneyimlerimi ayrıca yazacağım.
Nessun Dorma - Paul Potts ve Luciano Pavarotti
5 Ocak 2009 Pazartesi
Paul Potts Britain's Got Talent programında inanılmaz bir şekilde Nessun Dorma'yı yorumluyor. Hemen altında Pavarotti yorumunu koydum. Bence bu muhteşem eser her iki kişiden de defalarca dinlenmeyi hak ediyor.
Read more...
Emeklilik hayali dedikleri ne oluyor?
2003'ten bu yana aktif olarak iş hayatının içindeyim. Öncesinde yaz aylarında yaptığım işler, bazı part time işlerim olmuştu. Yıl 2009 ve iş hayatım belirli bir düzende devam ediyor.
Çalıştığım yerdeki insanlara dönüp baktığım zaman hayatlarının girdiği rutin hali görüyorum. Bunun kötü birşey olup olmadığını kestiremiyorum çünkü eğer rutin sizin hayatla ilgili amaçlarınızla örtüşüyorsa bu hiç de kötü bir şey değildir. Veya belirli bir düzen oturttuysanız hayatınızda ve geçim sıkıntınız yoksa çok zorlamayı tercih etmeyebilirsiniz.
Bu tip insanlarda genelde gördüğüm tavır şöyle oluyor. Hayat bir hızla gidiyor ve planlar emeklilik denen ve mucizevi olarak görülen kutlu günün sonrasına erteleniyor. Bunların arasında neler yok ki? Bir market açmaktan, bir bağ almaya, zeytinliklerden yelkenlilere, küçük bir kasabaya yerleşmekten Avrupa seyahatine kadar uzanıyor.
Tüm bu planlara ve hayallere saygım var. Hayalsiz yaşanmaz sonuçta. Ama bu tip şeyleri hayatta küçük değişiklikler yaparak bugün de gerçekleştirmek mümkün. Bunu ileriye atmak hayatı tekdüze hale getiren bir rutine sokuyor gibi geliyor bana. Bence hayatı bir ağaç gibi görüp yukarıya kadar her dalı bir hayalle bağdaştırmak ve bu hayalleri teker teker gerçekleştirmeye uğraşmak bir kişiyi mutlu kılabilir. Gerçekleşmeyen hayaller olacaktır elbette. Bunları erteleyebilirsiniz belirli gerekçelerle. Ama hiç bir zaman tek bir hayale bağlı kalmamak lazım.
Sonuçta tepede ne var diye sorabilirsiniz? Hayat kimseye sonsuz mutluluk vaadi sunmaz. Tepede harikulade bir ödül var ama. Ormanın içinde ağacın dibinden ufka bakmayı denemekle, ağacın tepesinden bakmak arasında çok büyük fark vardır.
Bu sevgi kelebeği yazısının ana fikri şu. Ben emeklilik hayallerini anlamıyorum şu yaşımda. Hayatta ufak değişikliklerle küçük küçük şeyleri başararak hayallere şimdiden ulaşmak mümkün geliyor bana.
Tombala üzerine
3 Ocak 2009 Cumartesi
Ben tombala oyununu kumar olarak oynandığı şekliyle çok seviyorum.
İnternette bunu oynatan siteler var. Gerçi girişleri sevgili devletimiz tarafından yasaklatıldı ama bir yolunu bulup girdiğiniz takdirde ve tabi kendinizi kaptırmazsanız çok eğlenceli bir şey.
Bir kere kumarın en basit şekli. Rulet veya slot makineleri gibi. Hiçbirşey yapmanıza gerek yok 25 cente bir kart al ve numaraların çıkmasını bekle. Hele iyi numaralar çıktıysa 25 cente yaşanan heyecan gerçekten çok güzel. Kazandığın takdirde aynı masada 300 kişi oynadığı minimum 50 dolar filan alıyorsun ki bu da üzerine kaymaklı ekmek kadayıfı oluyor.
Yılbaşı günü işyerinde 4 kişi böyle bir tombala oynadık. Ben birinci çinkoyu yapıp paramı çıkardım. Bir başka arkadaşımız hem ikinci çinko hem de tombalayı yapıp koyduğu paranın 3 katını aldı. Çok güldük eğlendik. Gerçi tombalanın kurallarından habersiz mimar bir arkadaş da vardı. Daha çok ona güldük.
Bir arkadaşım Ankara'da illegal tombalacıların çok popüler olduğunu söylemişti. Yurtdışında gayet yasal olarak oynanan bir oyun bu. Hatta pek çok filmde görmüşsünüzdür tombala oynayan yaşlı insanları. Yaşlı insaların oynama sebepleri de kafa yormaması olsa gerek. Gidip 70 yaşındaki amca Texas Hold-Em oynayacak değil ya.
Yeni yılda değişmeyenler
2 Ocak 2009 Cuma
-Taksim'de taciz olayları beni baydı artık. Buna bir çözüm nasıl bulunamaz anlamıyorum. Her insanın istediği zaman istediği yere gitme hakkı vardır. Taciz varsa gitmesinler gibi ifadeler yarın bu işi meşru kılar. Dövüleceğini bile bile içki içmesin'e, taşlanacağını bile bile saçı açık gezmesin'e döner.
-Türkiye'nin kısırdöngüleri. Melih Gökçek'in yeniden Ankara Belediye Başkanlığı'na aday gösterilmesi. Halktan fazladan para almaktan gocunmayan bir adam düşünün, 50 liralık sayacı 300 liraya satan, tek başına tüm belediyelerden daha fazla borca sahip bir belediyeyi yönettiğini iddia eden. Sadaka bizim kültürümüzde vardır diyen bir başbakan. Oy uğruna çevre kirliliğine yol açan belediyeler. Bürokrasinin her yerine sirayet eden bir uyuşukluk. Rüşvet her yerde kol geziyor. Yasalar kişilere göre yorumlanıyor.
-Savaşlar. İsrail-Filistin, ABD-El Kaide, ABD-İran, Rusya ve herhangi bir komşusu, Türkiye-PKK. Hiç bitmeyecek bu kesin.
-Ekonomik kriz. Hep vardı ve bu sene de devam edecek. Krizden çıkış yolları diye bir bölüme başlasam ve ütopik fikirlerimi saçsam etrafa iş yapar mı acaba.
-Trafik kazaları. Türkiye'de her şoför bir kez kaza yapıyor. Bu kazanın hayatınıza sirayet edip etmemesini dikkatli olup olmamanız belirliyor. Önümüzdeki sene de bu devam edecek.
-Şansa yaşamak. Bir bomba patlayabilir, tren raydan çıkabilir, doğazgaz borusu patlayabilir, sele kapılabilirsiniz, yanlış bağlanmış elektrik kablolarının kurbanı olabilirsiniz. Belediye otobüsünün freni patlar, uçak pilotunuz kestirmeden gitmeyi tercih eder, çukura düşersiniz, başka bir inşaat sizin binanızın çökmesine neden olur, Kuran kursu çöker, apartman bir anda yıkılır. En muhtemeli deprem olur.
-Hakem hataları. Hiç değişmeyecek bir gerçek.